Dünyada ilgiyle izlenen Türk dizilerinde mutfak kültürümüz neden yok?” Bu sorunun peşine düşen Ramazan Bingöl, dizi sektörüne bu alana da el atmalarını teklif ediyor.
Yemek kültürü, günümüzün en önemli popüler simgelerinden. Nitekim yemek alışkanlıkları, toplumların açık kimliğinin belirlenmesinde önemli bir hizmet aracı olarak görülüyor. Bu anlamda her ülke kendini istisna tutuyor ve bunu kanıtlamak için önemli oranda mutfak kimliğini kullanıyor. Örneğin Fransa bagetine, İtalya pizzasına, Amerika burgerine, Japonya suşisine güveniyor ve ürünleriyle gurur duyuyorlar. Mutfak kimliklerine ait değerlerini çeşitli medya kanalları aracılığıyla da üst seviyede işliyorlar. Örneğin Big Night İtalya mutfağını, Estomaga Brezilya mutfağını, Vatel Fransa mutfağını, Cup of Love Japonya görgü kurallarını, Les Saveurs Du Palais Fransız saray mutfağını, Sweet Bean Kore mutfağı anlatan, ülkelerinin kültürel yemek kimliklerini ön plana çıkaran filmler. Kitlelere hitap eden Ratatouille (Ratatuy), Fransız mutfağını anlatan, tanıtımına büyük bütçeler ayrılan, çocuklara yönelik önemli bir animasyondu…
Dizilerimizde bize neyi anlatmaya çalışıyor?
Neden sabah okula gönderilen çocuğa tarhana çorbası yerine mısır gevreği yedirilir? Tarhana içilen bir dizinin illa Anadolu’yu mu anlatması gerekir? Neden dışarıdan yemek söylenecekse pide yerine pizza söylenir? Karadeniz pidesi görebilmemiz için o dizinin Karadeniz dizisi mi olması gerekir? Neden hamburger yenir, köfte ekmek yenmez? Neden erişte yerine lazanya yenir? Neden ayran, demirhindi, limonata içilmez, kokteyler, gazlı içecekler tercih edilir? Neden çizgi filmlerimizde sofra adabımız anlatılmaz? Bir çocuğa toplum kurallarını öğreten en önemli yerin sofra olduğu, aile ile birlikte bir sofraya oturmanın pedagojik açıdan ne denli faydaları olduğu bilinmez mi? Veya ekranlarda kendi mutfağımızı yansıtan şöyle mükellef bir masa görebilmemiz için illa dönem dizisi mi izlememiz gerekir? Ailenin bir sofra etrafında toplandığı diziler yok değil! Masanın üzerinde envai çeşit yemekler… Düzen, intizam muazzam. Ama gelin görün ki bu aileler genellikle huzursuzluğu, sıkıntıyı, çatışmayı temsil ediyor. İki lokma yemek girmiyor ağızlarına. Her sofrada bir entrika… Dışarıda şık bir restorana gidileceği zaman ise gayet Avrupai mekanlar tercih ediliyor. Huzur, saadet mükemmel… Bize neyi anlatmaya çalışıyorlar?
Yetkisi ve etkisi olanlar Batı’ya öykünenin peşinde
Bizim toplumumuzda; Neden hep batıya öykünen, batıyı öven şefler, gastronomlar, yazarlar, çizerler medyada daha çok yer alır, el üstünde tutulur, takip edilir, izlenir mesela? Neden derdi Türk mutfağı olanlara hiçbir mecrada yer verilmez, değeri olmaz, yok sayılır? Yetkisi ve etkisi olanlar söylemlerinde Türk mutfağını, milli ve yerli ürünlerimizi savunuyor ama eylemlerinde batı mutfaklarını övenlere sahip çıkıyorlar. Türk mutfağını ön planda tutanları yok hükmünde sayılıyor. Sebep popülariteyse, bu popülerlik derdi Türk mutfağını olanlarla da gayet başarılı bir şekilde sağlanabilir.
Verilen semboller gençlerimizin hayatını şekillendiriyor
Yemeğin görsel kültür anlatımı içerisinde yer alan görünürlüğü son zamanlarda fark edilir derecede arttı. Artık popüler medya kanalları aracılığıyla yemek kültürü üzerinden meydana getirilen yeni sembollerle insanların hayatı şekillendiriliyor, yeni bir yaşam tarzı, yeni bir kültür ortaya çıkarılıyor. Dizi ve sinemaların, sosyal medyanın etkili bir kültür taşıyıcısı olduğunu söylersek, çocuklarımız bizden olmayan, değerlerimizden uzak bu yeni kültürün içine doğuyor, gençlerimiz bu yaşam tarzıyla yoğruluyorlar. Sonra da gençler neden bu halde diye sorgulayıp duruyoruz?
Kültür dejenerasyonu mutfakta başlar
Bir toplumu dejenere etmek istiyorsan buna önce mutfaktan başlanır. Sen genç nesline safranlı erişteni anlatmazsan, gelir bana panna cotta’dan çok farklı birşeymiş gibi bahseder. Obruk peynirini öğretmezsen, rokfora gözleri ışıldar. Ardından gelen nesile kültürünü, değerlerini, mutfağını aktaramazsan, yeni nesil başka kültürlerle dejenere olur. Dejenere olan toplumlar kendi özelliklerini yitirmeye başlar. Yavaş yavaş işler içine, yitirdiklerinin farkına bile varamaz. Ancak kültürel kodları güçlü olan milletler her koşulda direnebilmekte, tarih içerisindeki yürüyüşlerine her zaman kaldıkları yerden devam edebilmektedir. Bu noktada mutfak kültürü, önem verilmesi gereken en önemli temeldir.
Topu başkasına atmayalım
Ülkemiz mutfak kültürü açısından asla yabancılar tarafından küçümsenmiyor. Aksine mutfağımız hakkında yeterli bilgi birikimine sahip olmamalarına rağmen gördükleri kadarına bile hayran oluyorlar. Sorun bizde! Bizler tarhanamız varken başkasının sağlıksız mısır gevreğine, pidemiz varken pizzasına yönelirsek, bunları tüketenleri seviye altı gibi görmeye devam edersek bir arpa boyu yol katedemeyiz. Türkiye’de hâlâ ilgili birçok kurum, kuruluş ve kişi; “Türk mutfağı dünyanın en iyi mutfaklarından ama yeterince tanıtılmıyor” deyip kendi hariç herkesi suçluyor, topu sürekli başkasına atıyor. Kardeşim sen ülkene gelen yüz milyonlarca turiste halen mutfağını tanıtamadıysan başını ellerinin arasına al ve düşün. Ben düşünüyorum mesela. Ama kendi başıma ancak bir yere kadar yol katedebiliyorum.